Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Horoz Hikayesi

          BALIKÇI BARINAĞINDAKİ HOROZ   “Aaah, yine  bir balık. Bu balıklardan ne zaman kurtulacağım!” “Tabiki de hiçbir zaman. Buradan çıkamadığımız sürece bu balıklardan kurtulman imkansız.” Bu sesler deniz kenarındaki mavi brandayla kapatılmış balık kasalarının yanından geliyordu. Artık kesinlikle alışıldık bir durum olan bu söylenmelerin kaynağı yaklaşık dört yıl önce gizemli bir şekilde balıkçı barınağında bulunan Huysuz horozdu. Gri, ince ayaklarının üç beş santimetre yanında pullu, ıslak bir balık duruyordu. Ağlardan kaçmaya çalıştığı belliydi. Karnının yanından incecik, ip gibi kan damlaları süzülüyordu. Zavallı balık. Horoz, ayağının dibindeki yaralı balığı itti. Artık bunlardan bıkmıştı. Bir balıkçı barınağında yaşamak gerçekten zordu. Hele ki bir horoz için. Bir de o horoz Huysuz ise daha da kötü. Zavallı tavuklar bütün gün Huysuz’ un söylenmelerini dinliyordu. “Neden bir balıkçı barınağındayım? Beni balı...
En son yayınlar

Hesap Kitap

                                            Kapıdan içeri girdiğinde gözleri bitmek bilmeyen kırmızı halının üzerindeydi. Ayaklarını yerde sürüyerek ilerlemeye başladı.  Karşısına çok iyi giyimli bir adam çıkıp da:  - Hoşgeldiniz efendim, diye durdurmasaydı halıyı zımparalamaya devam edecekti.  Adamı baştan aşağı süzdü. Boş bakışları yaklaşık yirmi saniye sürünce bu garip duruma daha fazla dayanamayan iyi giyimli adam hitabını yineledi: - Hoşgeldiniz efendim, buyrun şöyle oturun.  Bunu duyunca kendini çok önemli biriymiş gibi hissetti, sesini kalınlaştırarak:  - Hoşbuldum, hoşbuldum.  Eh, oturayım bari, dedi ve adamın gösterdiği yere yerleşti. Bir iki dakika sonra  kırmızı papyonlu başka bir adam geldi ve:  - Hoşgeldiniz, ne alırsınız? dedi. - Ne alayım? - Efendim lezzetli yemeklerimiz var. - O zaman çok açım, ...

Herkes Başarabilir Ümit Sizsiniz

  Okulda kimseyle konuşmayan, konuşacak bir şey  bulamayan, sınıfın arka sıralarının birine kendine hayal atölyesi kuran, o garip öğrenci.  Evet, işte o benim.  Sınıfta kimseyle samimiyet kurmam, derslere katılmam. Kendi halimdeyim hep bir şeyler ile uğraşırım. Herkes  bu tavırlarımdan dolayı  benden bir şey olamayacağını düşünür ve bunu bana söylemekten de çekinmezler. Aslında bana bir aralar bu düşünceleri doğru da geliyordu. Tâ ki Burak öğretmenin sınıftaki konuşmasına kadar. Dersin birinde  herkes hayallerini, geleceğe dair planlarını anlatıyordu. Kendi kendime gülüyordum. Bütün bu anlatılanları bunlar mı yapacaktı? Sınıftakiler, her şeye bahaneleri olan, hayatta hep başkalarının onları bir yere getireceğini düşünen, ders çalışmak istiyorum ama diye başlayan cümleler kuran, sıradan öğrencilerdi. Hayallerini bir "ama"nın arkasına sığınarak erteliyorlardı. Hayalleri olduğunu iddia eden insanlar olup hiçbir şey yapmamaları ilginçti. Benim ...

Tırtılın Mucizesi

Dünya’ya minik  gelmiş, o tırtılın adı da Yaprak’mış. Yaprak çok tatlı ve şirin bir tırtılmış, açık ve parlak tonlu çok güzel bir yeşil renge ve kırmızı beneklere  sahipmiş. Bir gün kırlarda dolaşırken kocaman bir dut ağacı görmüş sonra ona tırmanmaya karar vermiş ve hızla ağaca tırmanmış.  Fakat ağacın başında çok yorulmuş. Sonra bir tırtıl daha görmüş . Ona sormuş:  - Sen kimsin?      - Asıl sen kimsin? - Ben Yaprak, peki ya sen kimsin? - Ben de Tari memnun oldum. - Burada ne arıyorsun? - Ben koza örüyorum. - Koza ne demek ki? - Aaa, kozayı bilmiyor musun? - Evet bilmiyorum. - O zaman sana anlatayım. - Evet anlatsana. - Sessiz olursan anlatacağım. - Tamam tamam. - Biz tırtıllar koza örüp kelebeğe dönüşüyoruz. - Yani sihir gibi mi? - Aynen öyle. - Vaaay! - Hadi gel koza örelim. - Tamam, amaa... - Ney ama? - Ben koza örmeyi bilmiyorum ki. - Merak etme ben sana öğretirim. - Hadi o zaman öğret! Tari Yaprak’ a koza örmeyi öğret...

Karışmaz

Mavi en sevdiğim renk ve en çok da denize yakışıyor, deyip yattığı yerden doğruldu, gözlerini denizin üzerinde bir şeyler arıyor gibi gezdirerek. Yanında hâlâ yatan Mustafa mırıldanan bir kedi gibi, dili ile dişi arasında gökyüzünün mavisi daha güzel bence, dedi. Sonra doğruldu ve hem biliyor musun denizin rengi yoktur, dedi. Boğazını temizleyip daha yüksek bir sesle.  -Mavi denize yakışıyor diyorum, sen denizin rengi yok deyip beni yalanlamaya mı uğraşıyorsun ?  Mustafa şaşırdı: - Niye yalanlamış olayım ki sadece suyun renksiz olmasına rağmen denizin mavi görünmesinin garip bir durum olduğunu anlatmaya çalıştım o kadar. Biraz durdu, saçlarının arasına parmaklarını geçirip kaşımaya başladı. Ne zaman kafası karışsa saçlarını böyle kaşırdı. Nasıl göründüğü hakkında bilgi sahibi değildi sanki çünkü bu haliyle çok komik görünüyordu. Evet, dedi. Su renksiz ama deniz mavi , bazen de yeşil gibi . Daha ilginç bir şey daha söyleyeyim mi, dedi Mustafa. Fikrinin kabul görmesi...

Gök Genişliyor

Tophane sırtlarında o yüzyılın neredeyse en önemli  olaylarından biri yaşanıyordu. Civardaki  ahalinin uzun zamandır merakla beklediği, hakkında pek çok rivayetin dolaştığı kuleye benzeyen garip yapı, o gün devletin önemli paşalarının da katılımıyla büyük bir kalabalık eşliğinde hizmete açılıyordu. Bu, Osmanlı Devleti' nin ilk rasathanesi, bugünkü adıyla gözlemeviydi. Kalabalığın içindeki parlak kaftanlı, kızıl sakallı, her şeyi biliyormuş gibi duran adamın anlattıkları doğruysa bu bina, Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet Paşa'nın desteği ve padişah III. Murat'ın fermanıyla yapılmış ve tam on bin altına mâl olmuştu.  Kalabalığın önünde duran, adının Takiyüddin olduğunu sonradan öğrendiği kısa boylu, hafif şişman, büyük kavuklu bu adam Osmanlı'nın en önemli astronomlarından biriydi ve binadaki gökyüzü gözlemlerini yürütecek on altı kişinin sorumlusuydu.   Takiyüddin sadece gökbilimci değildi aynı zamanda o devrin en önemli mühendis, matematikçi,...

Her Şey Uçuyor

Mahallede, terk edilmiş deponun duvarına çok acayip resimler yapan; uzun boylu, siyah giyinmiş, seyrek sakallı genç, Âlim'in daha önce defalarca karşılaştığı fakat adını bilmediği biriydi. Resimlere, çizgilere, çizgilerdeki garip uyuma, renklere ve resmi yapan hem tanıdığı hem tanımadığı gence bakakaldı. - Bunlar ne acayip resimler böyle? - Resim değil, grafiti. -Grafiti ne ki ve benim içimden geçirdiklerimi sen nasıl duyabildin ? - İçinden geçenleri dışından söylersen herkes duyar ve cevap verebilir, dedi siyah giyimli, seyrek sakallı genç.  Âlim içinden geçirdiklerinin başkası tarafından duyulmasından çok utandı ve hiçbir şey söylemeden hemen oradan uzaklaştı.Eve ulaştığında, utancından ve telaşından terlediğini fark etti. Zihninden grafiti kelimesini birkaç kez daha tekrar etti. -Grafiti, grafiti nedir, bunun ne olduğunu araştırmam lazım deyip bilgisayarının başına geçti. Aklına takılanlara cevap bulmak için internete bakıyordu, herkes gibi Âl...