Ana içeriğe atla

Hesap Kitap

 

                                  

    Kapıdan içeri girdiğinde gözleri bitmek bilmeyen kırmızı halının üzerindeydi. Ayaklarını yerde sürüyerek ilerlemeye başladı. 

Karşısına çok iyi giyimli bir adam çıkıp da: 

- Hoşgeldiniz efendim, diye durdurmasaydı halıyı zımparalamaya devam edecekti.

 Adamı baştan aşağı süzdü. Boş bakışları yaklaşık yirmi saniye sürünce bu garip duruma daha fazla dayanamayan iyi giyimli adam hitabını yineledi:



- Hoşgeldiniz efendim, buyrun şöyle oturun. 

Bunu duyunca kendini çok önemli biriymiş gibi hissetti, sesini kalınlaştırarak: 

- Hoşbuldum, hoşbuldum. 
Eh, oturayım bari, dedi ve adamın gösterdiği yere yerleşti. Bir iki dakika sonra  kırmızı papyonlu başka bir adam geldi ve: 

- Hoşgeldiniz, ne alırsınız? dedi.

- Ne alayım?

- Efendim lezzetli yemeklerimiz var.

- O zaman çok açım, ne varsa getir, dedi.

Garson biraz şaşırdı, sonra başını salladı ve oradan uzaklaştı. Papyonlu adam geri geldiğinde elinde onlarca tabak ve içlerinde de nefis yemekler vardı. Bunu gören adam sevindi ve tabakları bir bir süpürmeye başladı. Karnı davul gibi şişene kadar yedi ve tam kalkacakken bir tane daha tuhaf papyonlu adam geldi. Elinde bir kağıt vardı:
 
-  Buyrun efendim.
-  Bu ne?
-  Hesabınız.
- O ne ki?
- Beyefendi elbette yediğinizin, içtiğinizin bir karşılığı olacak. 
- Karşılığı ne?
- Tabiki de para!
- Para ne? 
- Beyefendi dalga mı geçiyorsunuz?
- Allah Allah niye dalga geçeyim efendim, para ne ?
O zaman anlamış garson, adamın göründüğü kadar akıllı olmadığını .
-Beyefendi, siz benimle gelir misiniz, demiş ve orada bizim divaneyi restoranın arka tarafına götürüp adamakıllı dövmüşler. Bir de üstüne haftalarca bulaşık yıkatmışlar. 
       
     Divane adamın haline keyifle gülen torunlarına  bakan Osman Nuri dede :

-İşte böyle çocuklar, biz de dünyada hesap ödeyeceğimizi düşünmeden yaşarsak  sonunuz bu divane gibi olur. Çünkü ahiret yapılan ve yapılmayanların hesabı için var.     
Biz; insanlara kötülük yaparsak, yalan söylersek, insanların gönlünü kırar, onlarla dalga geçersek, gıybet edersek, insanlara adaletsiz davranırsak dünyada da ahirette de bunun hesabını öderiz. Şunu hiç unutmayın: Yapılan her haksızlığın ahirette hesabı  mutlaka sorulacak.

             Yazan: Begüm Berra Turunç 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Horoz Hikayesi

          BALIKÇI BARINAĞINDAKİ HOROZ   “Aaah, yine  bir balık. Bu balıklardan ne zaman kurtulacağım!” “Tabiki de hiçbir zaman. Buradan çıkamadığımız sürece bu balıklardan kurtulman imkansız.” Bu sesler deniz kenarındaki mavi brandayla kapatılmış balık kasalarının yanından geliyordu. Artık kesinlikle alışıldık bir durum olan bu söylenmelerin kaynağı yaklaşık dört yıl önce gizemli bir şekilde balıkçı barınağında bulunan Huysuz horozdu. Gri, ince ayaklarının üç beş santimetre yanında pullu, ıslak bir balık duruyordu. Ağlardan kaçmaya çalıştığı belliydi. Karnının yanından incecik, ip gibi kan damlaları süzülüyordu. Zavallı balık. Horoz, ayağının dibindeki yaralı balığı itti. Artık bunlardan bıkmıştı. Bir balıkçı barınağında yaşamak gerçekten zordu. Hele ki bir horoz için. Bir de o horoz Huysuz ise daha da kötü. Zavallı tavuklar bütün gün Huysuz’ un söylenmelerini dinliyordu. “Neden bir balıkçı barınağındayım? Beni balı...

Gök Genişliyor

Tophane sırtlarında o yüzyılın neredeyse en önemli  olaylarından biri yaşanıyordu. Civardaki  ahalinin uzun zamandır merakla beklediği, hakkında pek çok rivayetin dolaştığı kuleye benzeyen garip yapı, o gün devletin önemli paşalarının da katılımıyla büyük bir kalabalık eşliğinde hizmete açılıyordu. Bu, Osmanlı Devleti' nin ilk rasathanesi, bugünkü adıyla gözlemeviydi. Kalabalığın içindeki parlak kaftanlı, kızıl sakallı, her şeyi biliyormuş gibi duran adamın anlattıkları doğruysa bu bina, Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet Paşa'nın desteği ve padişah III. Murat'ın fermanıyla yapılmış ve tam on bin altına mâl olmuştu.  Kalabalığın önünde duran, adının Takiyüddin olduğunu sonradan öğrendiği kısa boylu, hafif şişman, büyük kavuklu bu adam Osmanlı'nın en önemli astronomlarından biriydi ve binadaki gökyüzü gözlemlerini yürütecek on altı kişinin sorumlusuydu.   Takiyüddin sadece gökbilimci değildi aynı zamanda o devrin en önemli mühendis, matematikçi,...